Açık hava müzesi....FLORANSA
Turumuzun üçüncü durağı Floransa(Firenze). Şehrin sokakları için açıkhava müzesi tabiri sanırım yanlış olmaz. Adım başı sanat tarihine mal olmuş bir eserle karşılaşmak Floransa da çok normal. Burası hayatın normal seyrinde aktığı bir kent mi yoksa bir müze mi ilk başlarda karıştırıyor insan.
Şehir turuna ilk önce Michelangelo tepesiyle başladık. Manzara güzel. Bütün şehir ayaklar altında. Tepe de spor otomobil hayranları içinde bir sürpriz vardı. Son model kırmızı bir Ferrari 20 dakikası 100 euro ya kiralanıyordu.
Michelangelo tepesi
Ponte Vecchio
PİSA, SİENA ve SAN GİMİGNANO
Floransa daki ikinci gün yakın olan Pisa dan başlayıp, San Gimignano da biten turu kapsıyordu. Gittiğimiz tur firması zahmetsizce, rehber eşliğinde bu turu yapmasına rağmen, biz hem daha ucuza mal etmek hem de macera olsun düşüncesiyle kendimiz yaptık. Fakat tur düşündüğümüzden daha maceralı, ama sonuçta keyifli oldu.
Bize turda tanıştığımız Candan ve Sema da katıldı. Dört kişi Santa Maria Novella tren istasyonundan doğrudan Pisa treni ile düştük yollara. Bu hatta çalışan tren temiz, modern. Pisa Centrale tren istasyonunun tam karşısında Corso İtalia caddesinden Arno nehrine, köprüyü geçip Borgo Stretto ve devamında sola Via Cardinale Pietro Maffi ye dönerek piazza del Duomo ya tam da Pisa kulesinin karşısına çıktık. İzlediğimiz yol büyük bölümü trafiğe kapalı Pisa şehrinin tam kalbinden geçiyor. Dönüş için yine aynı güzergah ters yönde bizi Pisa Cenrtale Tren istasyonuna ulaştırdı. Şimdi istikamet Siena...
Pisa
Siena da inince tabacco dan belediye otobüsü biletlerimizi alıp, yandaki alış veriş merkezinden alt kata inerek merkeze giden otobüse ( kaç numaralı otobüse binmemiz gerektiğini bileti satan söylemişti)bindik. Otobüsten Piazza Antonio Gramsci de inip Piazza del Campo ya yürüyüş çok uzun değil. Meydanı görünce insan, at yarışlarının burada yapıldığına inanamıyor. Filmlerde gördüğüm alan sanki daha büyüktü.
Piazza del Campo
San Gimignano ya gitmek için geldiğimiz yoldan geri Piazza Antonio Gramsci ye döndük. Meydanda ki tabacco lardan alacağınız otobüs bileti ile istikamet önce Poggibonsi. Otobüs değiştirdikten sonra (aynı biletle) San Gimignano son durak.
San Gimignano geçmişten günümüze hiç bozulmadan gelmiş harika bir yer. Kendinizi zaman makinasina binmiş ve yüzlerce yıl geri gitmiş gibi hissediyorsunuz. Biz ne yazık ki akşam saatlerinde varabildik. Bu kadar güzel olacağını bilseydik yola daha da erken çıkar ve güneş batmadan orada olmaya çalışırdık. Chianti şaraplarımızı ve Grappamızı ihtiyar sevimli bir amcanın işlettiği küçük bir dükkan dan oldukça ucuza aldıktan sonra dönüş yolculuğumuz başladı.
San Gimignano
San Gimignano
Yola çıktığımız andan itibaren otobüs, metro, tren, bütün araçlara bilet alarak ve notlarımda da belirttiğim gibi biletleri onaylatarak bindik. Poggibonsi de treni yarım saat kadar beklemek gerekiyordu. Bu yüzden bileti onaylatmak için acele etmeyelim, trene binerken onaylatalım demiştik. Fakat yorgunluk ya da unutkanlık her neyse bileti onaylatmadığımı kondüktör yanımdan geçince hatırladım. İşte o an, derler ya kafamdan aşağı kaynar sular döküldü ve bana bir ateş bastı ki sormayın:) Çünkü, geziyi oldukça ucuza mal edeceğiz derken ceza ile kat be kat pahalıya çıkma ihtimali vardı. Biz ilk vagondaydık, kontrol son vagondan başlamıştı. Düşüncem,bunu fırsat bilip ilk istasyonda inerek biletleri onaylatmaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı ne yazık ki. Sonraki istasyon köy olduğu için bir makine var, o da kaldı son vagonun yanında. Bir depar la tam yetiştim ki kalkış düdüğü ve kapı kapanmadan zor da olsa kendimi yine trene attım. Yoksa bir sonraki tren bir saat sonra. Yapacak bir şey yoktu. Süklüm püklüm yerime dönmüştüm ki baktım Kondüktör bilet bekliyor. Bizimkiler o ara rehberimizi aramışlar. Rehber, adama italyanca bir şeyler anlatıyor. Adamda hiç mimik yok. Aklıma geldi, gidiş biletlerini atmamıştık. Onları gösterip bak kaçak değiliz sadece unuttuk diyoruz telaşla. Kondüktör bilet aldınız mı? diye sordu ve aldığımızı, sadece onaylatmayı unuttuğumuzu anlayınca nasılsa insafa gelip bizi affetti. Kalemle bilete tarih saat yazıp imzaladı ve geçti. Derin bir nefes ve mutlu son:)
Kanallarda hayat...VENEDİK
Gezinin bu günü en çok merak edilen şehir, Venedik e ayrıldı. Burası başka bir dünya. Caddelerin, sokakların yerini su dolu kanallarının aldığı, merkezinde tekerlekli taşıt olmayan, ulaşımın sadece deniz yoluyla yapıldığı, her yeri köprülerle bezeli rüya kent.
Venedik
San Marco meydanı
NOT: Gondol a 6 kişi binebiliyor. Fakat gondol un en güzel yeri kürekçinin önündeki iki kişilik yer. Tur, Rialto köprüsüne kadar git gel yaklaşık 40 dakika sürüyor ve bedeli 80 euro.
Grand Canale
Grand Canale
Alış Veriş cenneti....MİLANO
Milano dönüş yolunda Torino dan önceki durağımızdı. Sadece bir kaç saat kalacaktık. Bu süreyi şehir merkezinde alış verişin kalbinde doldurmak Milano da yapılacak en güzel aktivite olacaktı.Sforzesco Kalesi önünden Via Dante den başladığımız yürüyüşümüz Duomo ya kadar sürdü. Katedralin karşısında çakması Napoli de yer alan Galleria Vittorio Emanuelle II yer alıyor. Galerinin diğer çıkışı Piazza della Scala, dolayısıyla meşhur La Scala Operasına çıkıyor. Geriye, Duomoya dönüp yönünüzü Corso Vittorio Emanuelle II ye çevirip alış veriş in kalbine giriyoruz. Yolun solundan sola, tek şeritli dar bir yol olan Via Monte Napoleone lüksün adresi. Via Monte Napoleone ye girmez, Corso Giacomo Matteotti ye dönerseniz farklı bir mağaza konseptiyle Abercombie ye ulaşırsınız. Duomo dan Via Dante ye girmeden sola dönerseniz Via Torino da ilginizi çekebilecek bir başka alış veriş durağı.
Via Dante, Milano
NOT:Gezerken Afrikalı arkadaşlara dikkat edin. Taktikleri sizin bileğinize ip bileklik takıp zorla satmak. Ya da elinize bir kitap tutuşturmaya çalışıyorlar. Eğer bilekliği taktığı ya da kitabı alırsanız yandınız geri veremezsiniz. Mecbur alacaksınız. En iyisi hiç ilgilenmemek, hatta göz temasında bile bulunmadan başka yöne gitmek.
Milano dan sonraki durağımız Torino. Fakat Torino ya sadece dönüş uçağı için geçtik. Şehirde kısa bir otobüs turu ve Piazza della Repubblica çevresinde kısa bir yürüyüş. Zaten Torino ya gece ancak ulaşabildiğimiz ve sabah erken uçağımız olduğu için için şehri fazla tanıma fırsatı bulamadan otele geçtik.
Piazza della Repubblica, Torino
. İtalya turizm le iç içe yaşayan bir ülke olmasına rağmen özellikle hizmet sektöründe çalışanlardan ülkemizdeki ilgiyi beklemeyin. Profesyonelce yakın davranıyorlar daha fazla değil. Sorduğunuzda hemen herkes yardımcı oluyor
. İtalyan mutfağını seviyorsanız kilo almadan dönmeyeceğiniz garanti. Pizzeria, adından da anlaşılacağı gibi Pizza çeşitleri olan mekan. Ristorante ise pahalı ve lüks. Daha uygun fiyatlı ve mütevazi bir ortam arıyorsanız tavsiyem aile işletmeleri olan Trattoria ya da Osteria olacak. Dondurma ise Gelateria da. İtalyanlar makarna ya ''pasta'' diyor. Pasta nızı tazesinden yani ev yapımı olandan seçmenizi öneririm
. Fırsat buldukça Cafe Latte için, Tiramisu, dört peynirlisi başta olmak üzere makarna, taş fırını Napoli de yapılan, ince hamurlu pizza, Floransa da Toscana usulu et ve hemen her yerde dondurma yiyin. Toscana bölgesinde Chianti şarap, İtalyanlar gibi yemek ten sonra espresso, daha sonra da Grappa için. Kısaca bol bol yiyip, içip kilo alıp gelin. Nasılsa dönünce o kilolar verilir:)
. Toplu taşıma biletlerinizi otobüslerin içinde ve trenlere binmeden peronda yer alan makinelerde onaylatmayı unutmayın.
. Napoli başta olmak üzere hırsızları meşhur bu ülkede çantanızı, telefonunuzu ve fotoğraf makinenizi üzerinizden ayırmayın. Yemek yerken kıymetli eşyanızı masaya koymanız tatsız sonuçlar doğurabilir.
. Otellerin büyük bölümünde internet için ayrıca para istiyorlar.
Grand Canale
Ponte Vecchio
Rialto Köprüsü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder